Espiyonaj ve suç hikayelerinin sinemadaki popülerliğinin temel sebebi olarak, bu tarz hikayelere yönelik yaygın ilgiden çok türün içkin biçimde sinematikliği öne sürülebilir. Mesela, bir tenis kortunda olası bir savaş üzerine konuşan bir gazeteciyle bir istihbarat birimi çalışanının kriptik diyalogu ve arka planda haberlerin kurguda oluşturduğu ses köprülerini düşünelim: sıradan insanın çevresinde kopan politik çalkantıyla ilişkisi üzerine apaçık bir sembolizmi bu kadar sıradan biçimde kurabiliyor olmak mevzunun mecraya ne kadar uygun düştüğünün bir kanıtı gibi adeta. Amerikan sinemasının en özel dönemlerinden biri olan 1970lerde "paranoyak gerilim filmlerinin" çok önemli bir yer tutması da bu açıdan tesadüf değil gibi. Elbette bu tür dalgasının başlamasındaki temel belirleyicilerden birisi Kennedy suikastiydi ve Amerikan toplumunun o trajik gelişmeye verdiği tepki sinemaya da bu şekilde yansımıştı. Fakat söylemek istediğim, orada kurulan sinematik dilin bugün bile hem türün